Ru: Yaz dizisi tadında imkansız aşk

Posted by

Disney için çekilen ancak platform yerli yapımları durdurunca hakları Gain’e geçen ‘Ru’ seyirciyle buluştu. BluTV’nin yerli yapımları 2025’e ertelediği, televizyonda yaz dizilerinin iptal edildiği bir dönemde alternatif bir aşk hikayesiyle bu boşluğa talip olmuş.

Meryem Uzerli’yi başrolde izlediğimiz diziyi Bahadır Karataş ile Burak Çaldır yönetiyor. Senaryoda ise Taylan Yapıcı ile Yeşim Çıtak imzası var. Zengin bir oyuncu kadrosuna sahip dizide Uzerli’ye genç oyuncu Burak Berkay Akgül ile Zafer Algöz, Emre Karayel, Şevval Sam, Gonca Vuslateri ve Derya Alabora gibi isimler eşlik etmekte.

KADER AĞLARINI BİR DOMATES SERGİSİNDE ÖRERSE!

Dizinin konusunu kısaca aktaralım. Urla’da, şeflik yapan eşi Emir’le (Emre Karayel) birlikte Ru adında lüks bir restoran işleten Reyan (Meryem Uzerli) günlerini belli bir rutinde geçirmektedir. Arkadaşlarıyla işi arasına sıkışan, eşinden ilgi göremeyen Reyan, bir pazar sergisini gezdiği sıra üniversite sınavından yeni çıkmış bir gençle tanışır. Annesi Aylin (Şevval Sam) kanser tedavisi gören, üniversite kazanınca memleketini terk edeceği için içi burulan Uzer (Burak Berkay Akgül) üstün zekalıdır. Ayrıca yaşından beklenmeyecek bir entelektüel duyarlılığa sahip olan Uzer, şeytan tüyünün dünyadaki karşılığı gibidir. Tüm çekingenliğine rağmen Reyan’a hızla çekilen Uzer de bir aşka doğru sürüklenir.

‘YAZ DİZİSİ’ TADINDA

‘Ru’yu zamanlaması ve konusu itibarıyla yaz dizisi olarak nitelendirmek mümkün ancak bu alt türü de tam anlamıyla karşılamıyor. Genellikle komediye yaslanan yaz dizilerinin belli bir formülü olduğu bilinmekte… Üstelik bu formül artık dalga konusu… Zengin ve kaslı erkek ile şirin ve güzel mahalleli kadının ilişkisi üzerine inşa oluyor bu diziler. Kadın sakar, erkeğin egosu arşa varmış. Kadın başta kendine güvenmiyor, erkek de kadını fark etmiyor. Sonra bir anda çevresindeki ‘barbie’lerden sıkılan erkeğin radarına giriyor kadın. O da en başından beri hoşlandığı ama sosyal konumundan kaynaklı kendini yakıştıramadığı erkeğe çarpılıyor. Olaylar gelişiyor. Bu formülde güç odağı erkek oluyor. ‘Ru’da ise üniversite sınavına girmiş, zekası dolayısıyla toplumla uyuşmazlık yaşaması muhtemel Uzer için güçlü diyemeyiz. Belli bir cazibesi olduğu açık… Özellikle serin duruşu bir hava katıyor ve onu yaşıtları arasında öne çıkarıyor ancak yaz dizilerinde çizilen kati tablonun da çok uzağında. Öte yandan kadın karakter de güç odağı sayılmaz. Zaten dizinin üzerine kurulduğu ve ‘Ru’yu tipik bir yaz dizisinden uzaklaştıran çatışma kadının yaşından kaynaklı. Reyan 38 yaşında, Uzer’le aralarında tam yirmi yaş bulunmakta. Yaş farkı yaz dizilerindeki “zor aşk” temasını bir anda “imkansız, bol acılı aşk”a çeviriyor ve ‘Ru’ ister istemez farklı bir zemine kayıyor.

BİR ELDE ŞEF BIÇAĞI, BİR ELDE CIMBIZ UMURLARINDA MI DÜNYA!

‘Ru’, imkansız aşk hikayesinin yeniden doğuş teması içinde kaynaştığı bir yapım ve çiftin ilişkisi imkansızlıklar, güçlüklerden doğruluyor; yapmanın iyileştirici etkisi, başarmanın verdiği haz esin oluyor karakterlere. Ayakta kalınıyor, kalındıkça seviliyor. Sevenler birbirlerine yaslanıyor, dayanışma içinde daha çok başarılıyor. Bu sevdaya hayatlarının baharında gençlerin acemilikleri, iştahları eşlik ederken inzivaya çekilenler de kabuğunu kırıyor, takım olunuyor. Bu takımın ilerleyen bölümlerde yaşıtlar arasındaki kıskançlıklar ve yeni şefin (Tümsek) gelgitleri nedeniyle sınavlardan geçeceği ortada. Uzer, Deniz, Mete arasındaki karşılıksız aşklar gençlerin arasını açacak gibi görünüyor. Reyan’ı aldatıp kendisine yeni bir hikaye arayan Emir’in de çok geçmeden Ru’ya tebelleş olacağı hatta rekabet etmektense işi sabotaja vardıracağı söylenebilir. Fakat Tümsek’e bir parantez açmalı. Bir travma yaşadığını düşündüren ünlü şef Tümer Sekmen’in öyküsü şüphesiz derinleşecektir. Şefliği bırakıp bir kafede tost yapmaya başlayan, bilge yorumlarıyla hayat tecrübesini yansıtan Tümsek restoranın yeniden doğuş sancılarına kendi sancılarını da katacak.

GENÇLİK MACERASI MI SINIRLAR AŞAN BİR AŞK MI?

‘Ru’ bölümlerini mesajlarla bitiriyor. Umut Adan’ın seslendirdiği ‘Sevdiğimi Seçtim’ ve Reyan’ın annesinin kızını genç aşığıyla çırılçıplak uyurken gördükten sonra çalan Sezen Aksu’nun ‘İçime Sinmiyor’ parçaları bir inatlaşma ile trajedinin kol kola yürüyeceğini ortaya koyuyor. Belli ki küçük kıskançlıkların ötesinde büyük engeller de belirecek, anneler devreye girecek. Muhalefet edecek belki iş birliğine gidecekler. Zamanla yumuşanacak yahut çiftin birleşmesinin önüne türlü engeller konacak. Kısacası dizinin ilerleyen bölümlerde sapacağı yol da ‘Ru’nun nasıl bir yaz dizisi olacağını belirleyecek.

Uzer’in tarifiyle bu imkansızlık farklılıklara dayanıyor. Üstelik fark yalnızca yaş değil. Henüz dile getirilmese sınıfsal arka planlı bir gelecek kaygısı ve kültürel başkalıklar söz konusu. Bu yönüyle ‘Ru’ aslında Yeşilçam aşklarını hatırlatıyor. Dizide ayrı dünyaların insanlarını izliyor yine bu insanların etrafında kümelenmiş denklerinin rekabetlerine şahit oluyoruz. Koşut olarak yükselen işletme ve eski bir şefin yeniden doğuş çabası da bu Yeşilçam atmosferini renklendirmiş.

OYUNCULUKLAR ÜZERİNE

Meryem Uzerli’den başlayalım. Dizi, Uzerli’nin üzerine kurulmuş ve onun hikayesi ön planda. Haliyle tüm gözler ve kulaklar ona çevrili. Kulaklar demişken esas meseleyle girmeli konuya. Uzerli’nin aksanlı Türkçesi kulak tırmalıyor şüphesiz… Hele Yeşilçam’dan miras imkansız aşk anlatılarında kadın portresinin genellikle ulaşılmaz, kusursuz çizilmesi ve dublaj üzerinden aktarılması bu aksanı öne çıkarıyor. Yeşilçam seyircisi ve onun devamı sayabileceğimiz günümüz televizyon seyircisi görselle sesi özdeşleştirip estetik bir bütün biçiminde değerlendirmeye teşne. Dahası Uzerli’nin ‘Muhteşem Yüzyıl’daki performansı hafızalarda taze… Uzerli o dizide aksanını avantaja çevirmişti. Doğrusu ‘Ru’da da gizemli ve farklı bir imaj çizmesine yardımcı olmuş bu aksan. Uzerli biraz tutuk bir performans sergilemiş. Duyguyu çatışmalı yaşadığından zaman zaman tutuk kalması doğal fakat parlaması beklenen sahnelerde dahi harekete geçmekte zorlandığı anlaşılmakta. Özellikle öpüşme sahnelerinde duygudaki tereddüde çok fazla kapılarak oyunu zedeliyor.

Burak Berkay Akgül karakteri için çok doğru bir seçim olmuş. “Hem yakışıklı hem zeki” imajına uygun. Uzerli’nin aksine karakterinin de verdiği özgüvenle girişken oynarken durağan görüntüsünü aşmayı başarıyor ve bu görüntüyü sessiz bilge gücüne, duygusallığına yontmayı başarıyor. Buna karşın Emre Karayel yeni bir şey söylemiyor. Karayel’in canlandırdığı rollere baktığımızda artık aynı adamı görüyoruz. Kaba, egosantrik, kıskanç… Oysa ‘Bir Kadın Bir Erkek’te mizah yönü öne çıkınca daha etkili oynuyordu. ‘Ru’da kendisine çizilen sınırlara hapsolmuş maalesef.

Şevval Sam’a da uzun yargılar yazılmış. Uzun diyaloglar değil ama uzun yargılar. Cümleler bitmiyor bir türlü. Sam elinde olmadan sözünü eziyor. Bu duruma Sam’ın konuşma tarzını ve roldeki hastalığının yarattığı olumsuzluğu mazeret gösterenler olabilir fakat ‘Süper Baba’da, ‘Gülbeyaz’da izlediğimiz hatta yakın dönemde ‘Yasak Elma’da izlediğimiz Sam çok daha kesin konuşuyor, sesinin rengini role yediriyordu.

Zafer Algöz’ün şef kompozisyonu ise dizinin artılarından. Tümsek Şef pek özgün bir karakter sayılmaz elbette ama Algöz role çok şey katmış. O da doğru bir seçim olmuş.

Dizinin geneline baktığımızda rollerin isabetli dağıtıldığı görülmekte. Derya Alabora’ya sert kadın yazılmış belli ki… Filmografisine uygun bir duygu… Hırçın tondan duygusallığını açan performanslara imza attı hep. ‘Aşk Meydan Savaşı’ndaki gibi domestik rollerde de böyleydi ‘Masumiyet’te pavyon kadını Uğur’u canlandırırken de böyleydi. Alabora taksinin ön koltuğunda, asık suratla yolculuk ederken şunu düşündürüyor. Bir duyguya girebilir, bir rolü canlandırabilirsiniz ama insana her zaman Uğur gibi güçlü ve dönemi bağlamında ayrıksı bir karakter düşmez. Yüzdeki bu ifade sadece bir hatırlatmadan ibaret ve Alabora’nın sıradan bir karaktere aynı titizlikle hazırlandığını ne var ki (biraz spekülatif bir söylem olsa da) aynı tadı almadığını gösteriyor.

Uzer’in yakın arkadaşlarını canlandıran Hira Koyuncuoğlu (Deniz) ile Gökay Türkmen (Mete) de başarılılar. Ancak Koyuncuoğlu’nun kamp sahnesinde Uzer’in verdiği bilekliği kaybeden Deniz’in tepkisi çok abartılı oynadığını söylemeli. Mete bu sahnede “gören de Uzer’e âşıksın sanır,” diyor ama gören daha ziyade “abartmış” der!

**

‘Ru’ yaklaşık kırk dakika süren bölümleri, sırıtmayan oyunculukları, imkansız aşk teması ve yeniden doğuş düzlemiyle ideal bir yaz dizisi. Seyircimiz 2 saatlik hatta 150 dakikalık yaz dizilerine alışkın olduğundan ‘Ru’yu her hafta bekleyip ona bir şans verir mi? Zamanla göreceğiz.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir